Ülkemiz hukuk sistemine Medeni Kanun’un kabulüyle giren mirasın reddi, temelde mirasçıları koruyucu, mirasbırakanın borçlarını ödememek istememeleri halinde mirasa külli halef sıfatından kurtarıcı bir düzenlemedir. Ancak mirasçılar diledikleri takdirde, hiçbir borcu bulunmayan mirası dahi reddedebilirler.
Özel olarak borca batık terekenin mirasçıları hakkında uygulanan bir yol olarak mirasın hükmen reddi, sonuçlarını mirasbırakanın ölümü anında kendiliğinden doğuran bir red lehine karinedir. Roma Hukuku’ndan bugüne kadar bizim de dâhil olduğumuz Kıta Avrupa’sı hukuk sisteminde kabul edilmiş olan mirasın külli intikali prensibinin de bir istisnasını teşkil etmektedir.
Hükmen reddin uygulanabilmesi için terekenin pasiflerinin aktiflerini aşmış olması, yani borca batık olması gerekir. Bu şart kanunda mirasbırakanın ödemeden aczi olarak tanımlanmıştır. Aciz halinin mevcudiyeti ile birlikte bu aczin mirasbırakanın yakın çevresi ve mirasçıları tarafından bilinmeli ya da ödemeden aczinin resmi yollardan tespit edilmiş olmalıdır. Eski kanundaki terekenin borca batıklığının sabit olması yeterli görülmeyerek, resmen tespit zorunluluğu kabul edilmiştir.
Borca batık da olsa terekenin mirasçılar veya mirasçılardan biri tarafından kabulüne engel yoktur. Bu kabul kanımızca terekenin iflas usulüyle tasfiyesi sürecinin sonuna kadar yapılabilir. Terekenin açıkça kabul edilmesi gibi, örtülü bazı yollardan kabul edilmiş sayılması da hükmen reddi talep hakkından mahrumiyete sebep olmaktadır. Mirasçılar, terekenin olağan idaresinin gerektirdiği iş ve işlemlerin ötesinde davranışları ile mirası kabul etmiş sayılabilirler. Bu konuda birçok örnek geliştirilmesi mümkündür. Terekenin olağan idaresinin gereklerinin aşılması hakkında mirasçıların maksadı, genel hayat tecrübeleri ve MK m.2’deki dürüstlük kuralı dikkate alınmalıdır. Ancak somut olaya göre hak ve nesafetgerektiriyor ise, mirasçının terekeyi zımnen kabul etmiş olduğuna hükmedilmelidir. Yani üçüncü kişiler ile mirasbırakanın alacaklıları mirasçının mirası kabul ettiğini düşünmekte haklı sayılabilecekler ise, bu halde terekenin zımnen kabul edildiği düşünülmelidir.
Kanun, tereke mallarını sahiplenme veya gizleme sebepleriyle de mirasçıların terekeyi kabul etmiş olacaklarına hüküm getirmiştir. Bu halde mirasçılar bir nevi haksız fiil de ika etmiş olabilmektedirler. Mirasbırakanın ölümü sonrasında devam eden sahiplenme veya gizleme fiilleri ekonomik değeri haiz değerler bakımından mirasın kabulü neticesini doğurmalıdır.
Mirasçıların, mirasbırakanın ölümü ile hak kazandıkları emekli, dul, yetim aylığı, destekten yoksun kalma tazminatı, manevi tazminat gibi bir kısım kanundan doğan hakları, tereke dışında kalmaktadır. Bu tereke dışı haklardan istifade etmek mirası kabul anlamı taşımamaktadır. Bu hususta uygulama ve doktrinde görüş birliği mevcuttur. Mirasın hükmen reddedilmiş olduğu hakkında tereke alacaklılarına karşı açılabilecek müstakil davaların genel yetkili olan davalı alacaklıların ikamet ettikleri sulh hukuk mahkemesinde açılması gerektiği görüşü hem Yargıtay hem de doktrinde çoğunlukla benimsenmiştir. Ancak görüşümüz bu davaların mirasbırakanın son ikametgâhının bulunduğu sulh hukuk mahkemesinde açılması gerektiği yönündedir.
Mirasçılar müstakil dava ile hükmen reddi tespit ettirmemiş iseler de, aleyhlerine açılacak davalarda ve icra takiplerinde mirasbırakanın alacaklılarına karşı hükmen red savunmasında bulunabilirler. Açılmış davalara itiraz şeklinde yapılacak bu savunmalar, ön mesele olarak halledilir. İcra mahkemelerinde görülen davalarda yapılan hükmen red savunmaları ise bekletici mesele yapılır; ki bu, kanunen icra mahkemelerindeki tek bekletici mesele uygulamasıdır. Eğer mirası kabul eden veya kabul etmiş sayılan bir mirasçı dahi yoksa, hükmen reddin tek bir sonucu bulunmaktadır. Bu halde, hükmen red karinesi tümmirasçıları kapsar ve en yakın mirasçıların tümünün mirası reddetmiş olması halindeki gibi, tereke iflas usulüne göre sulh hukuk mahkemesi tarafından tasfiye edilir. Terekenin iflas usulü ile tasfiyesinde mirasbırakanın alacaklıları tatmin edilir de, terekeden arta kalan başkaca değerler olursa, vasiyet alacaklıları varsa öncelikle onlara dağıtım yapılır. Ardından da bir değer kalır ya da vasiyet alacaklısı zaten yoksa, tasfiye bakiyesi esasen mirasçı olması gereken hak sahiplerine bırakılır. Dileğimiz bu çalışma sonrasında yeni başka araştırmalarla da mirasın reddi ve hükmen reddi konularının detaylandırılması; uygulamacılara yol gösterici eserler çıkarılmasıdır. Eksikleri muhakkak olan çalışmamızı sürekli yenileyerek ve geliştirerek de bu yöndeki katkımızın artarak devam etmesi temennisini taşıyorum.